MDarch Mimarlık | “Açık fikirli ve çevre ile iletişim halinde olmak düşünce biçimleri çeşitlendiriyor”

1 5.107

1476195316_gorkem_volkan

 Biraz kendinizden ve Mdarch Mimarlığın kuruluş hikâyesinden bahseder misiniz? Ofis açmaya nasıl karar verdiniz? Ofis kurulurken deneyimlediğiniz zorluklar ve dikkat etmeniz gereken mevzular neler oldu?

G. V. : Mimarlık eğitimime sırasıyla New York Pratt Institute ve Yeditepe Üniversitesi’nde devam ettim. 2004 yılında Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Bölümü’nden mezun olup Lübnan’a gittim ve Nabil Gholam Architects’te çalışmaya başladım. Katar ve Dubai’deki pek çok karma yapının tasarım koordinatörlüğünü üstlendikten sonra 2006 yılında İstanbul’a döndüm ve MDArch Mimarlık’ı kurdum. O günden bu yana ekip arkadaşlarımla birlikte pek çok farklı alanda konsept geliştirme, tasarım ve uygulama çalışmaları yapıyorum.

Eğitim ve kariyer hayatınız boyunca bir Türkiye’de bir yurtdışında bulunmuşsunuz. Bu tercihinizin özel bir nedeni var mıydı? Yurtdışında okumak ve çalışmak mimari hayatınızı ve kariyerinizi sizce nasıl etkiledi?

G. V. : Pratt‘a yaz okulu proje çalışması için gittim, sonrasında orada bir burs kazanarak kalmaya devam ettim. Lübnan’da çalışmak ise şu an bile hala bilemediğim bir tesadüfe dayanıyor, portfolyomun Nabil’ e ulaşması ve davet edilmem ile başlayan bir süreçtir. Beyrut’ta olmak, yaşamak, oradaki havayı solumanın, uluslararası projeler içinde bulunmak adına kendime yaptığım en büyük iyilik olduğunu düşünürüm.

Meslek seçiminizden önce ya da daha sonra farklı bir meslek düşünceniz oldu mu hiç? Görkem Volkan mimar olmasa ne olurdu?

G. V. : Plastik sanatlara hep çok yakın durdum, bu konudaki eğilimimin projelere de yansımasından çok memnunum. Yaptığım heykellerden biri şu an projesini yaptığım Nidakule Göztepe ofis binasının lobisinde yaşıyor, ikincisi ise çok yakında büyük bir fuarda yer alacak. Dolayısıyla eğer ki mimarlık yapmasaydım, sadece heykel yapıyor olurdum. Aslında şu an ikisini birlikte yapabildiğim için de çok mutluyum.

Ofis felsefeniz hakkında neler söylemek istersiniz? İyi bir tasarımın en önemli kriterleri nelerdir sizce?

G. V. : Tüm felsefeler aslında temelinde insana ait pratiğe dayanıyor. Benim ofis pratiğimin esasını ise yaratıcı bir ekibin içinde yer almak oluşturdu, kendi ekibimi kurabilmek, sevdiğim insanlar ile çalışabilmek en büyük konfor ve motivasyon kaynağı, bu konuda çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Tasarlanan mekan ile tecrübe eden arasındaki direkt ilişki bana çok büyülü gelir. O sırada siz mimar olarak mevcudiyetinizi yitirirsiniz, artık mekan sizin adınıza konuşur, hisseder, cevap verir… Yaptığımız mimarlıkların, tasarımların en temel motivasyon kaynağı ya da “İyi mimarlık neden vardır? Ne işe yarar? “ gibi soruların cevabı ancak bu ilişkide içinde bulunabilir.

Ekip yapınızdan bahseder misiniz biraz? Toplamda kaç kişi yer alıyor bu ekipte? İş bölümünü neye göre ayarlıyorsunuz?

G. V. : Günümüzde tüm ofislerdeki kademeler bizde de mevcut, senior ve junior mimarlar vb. Toplamda 8 kişilik bir mimari ekibiz ve iş bölümünü ise tasarımcılar ya da uygulamacılar ya da operatörler gibi bir ayırım yapmadan olabildiğince herkes için en pragmatik ve liberal yöntemlerle yürütüyoruz.

İlk işinizi nasıl aldığınızı ve süreci nasıl yönettiğinizi hatırlıyor musunuz?

G. V. : Tabii ki… İlk işimiz Topkapı’da bir gece kulubü Club Mea, bir mimar büyüğümün beni iç mimari kısmı için önermesi ile başlayan çok zevkli bir macera diyelim. Büyük bir işletmeyi yıllardır yürüten işverenlerin sadece tasarımsal değil bütçesel hassasiyetlerini de iyi yönettiğimizi düşünüyorum. İlişkilerimizin hala devam edip, kendilerine başka işler de yapmamızı, süreçte ve sonuçta bir sorun yaşamamıza bağlıyorum.

Yurtdışında eğitim ve kariyer hayatınız devam ederken Türkiye’deki mimarlık ortamını uzaktan nasıl değerlendiriyordunuz? Mimari açısından ne gibi farklılıklar ve benzerlikler vardı?

G. V. : Yurtdışından dönüp MDArch Mimarlık Ofisi’ni kurmam 10 yıl önceydi ve bu zamandan öncesi Türkiye’de inşaat sektörü bu kadar hareketli değildi açıkçası, dahası aslında Lübnan’dayken özellikle Ortadoğu, Körfez Bölgesi ve kıyısından da Yakın Doğu ile daha çok ilgiliydim, fakat tabii ki de farklılıkları karşılaştırabiliyordum. En büyük farklılık sanırım tasarıma verilen değerde ortaya çıkıyor, Ortadoğu’daki ülkelerin uzun zamandır özellikle İngiltere, Fransa gibi batılı ülkeler ile hemhal olmaları sebebi ile mimar ve tasarıma bakış açılarının bu Batılı ilişkiden olumlu yönden etkilendiğini düşünüyorum. Dahası tasarımın pazarlanabilir yüzünü yani kendilerine finansal yarar sağlayan yüzünü bizden daha önce tecrübe etmeye başladıklarını görebiliyoruz.

Birçok farklı tipolojide çok başarılı projelere imza atıyorsunuz özellikle avm tasarımlarında. Sizce geçmişten bugüne avm /alışveriş yapılarının tasarım anlayışında neler değişti? Bu değişimleri nasıl değerlendiriyorsunuz? Yakında açılışı yapılacak Water Garden AVM projenizden bahseder misin biraz?

G. V. : İlk AVM projemiz olan Palladium Antakya projesi için tasarım raporu yazarken şu cümleyi kurmuştum :“…. dışarıdan içeriye doğru bakarken olası eşiklerde es vermeden, “dışarısı” ve “içerisi” ayrımını aşan ;akışkan” bir ilişkiyi tariflemeye çalıştık. Bu ilişki tarifi binayı bir eşik/kabuk olmaktan kurtarıp iç ve dış verilerle, bu içe bakış arasında “uzlaştırıcı” bir filtre haline getirmiştir.

O zamanki tasarımsal tavrımız hala geçerli, özetle, günümüzde AVM’ler sosyal hayatı kendi içinde kurgulayan birer kabuk olmaktan çok uzaktalar, bu sebeple de dış mekânsal kriter ve fiziki kondisyonları olabildiğince iç mekana yansıtmaktan yanayız, sokak algısı, sokak ölçeğindeki yaşanmışlık ve deneyimin çeşitliliğini tasarlıyoruz aslında, ilk sorudaki cevabıma geri dönersek; AVM gibi kamusal alanlarda bir iç kabuk tasarlamaktan çok bir aktiviteler bütününü tasarlıyoruz. Bu aktivitelere zemin oluşturan mekânsal kabukları oluşturmak bu aktivitelere bağlı olarak sonradan gelişiyor.

AVM’lerin isimlerini “Yaşam Merkezi” olarak revize etmeleri aslında bu yapıların hayatımızdaki yerlerini tariflemeleri  ya da talip oldukları fonksiyon açısından  önemli bir emare , bu mekanların artık  alışveriş ihtiyacını karşılamaktan  çok yaşama / hayata ait bir çok aktivitenin karşılık bulacağı, yenilerinin talep edileceği mekanlar ve farklı işletmeler bütünü olarak hayatımızda daha çok yer almaları,  çeşitli sebeplerle kaçınılmaz görünüyor.

Teknolojinin gelişimi ile birlikte online alışveriş perakende sektörünün kaderini değiştirdi denebilir. Tekstil ya da diğer perakende sektörünün alan ihtiyacı ile yeni yaşam merkezlerinin bu alanlardaki yeni kurgusu bu yeni etmene bağlı olarak değişti.

Yeme – içme – oyun alanları, anne-çocuğa yönelik ya da diğer tüm sektörlere ait mekanlar  yeni/genç jenerasyonun da talebiyle daha interaktif daha teknolojik daha “post edilebilir “ “deneyimler bütünü”  olarak tarifleniyor. Aslında buradaki sihirli sözcük belki de “ post edilen görsel kadraj”olmalı çünkü kişiler bu görsel iletiler ile interaktif olarak bir deneyime eşlik ediyorlar bir anlamda yeni yüzyılın tanıklık ve tanılarını oluşturuyorlar.

Water Garden İstanbul projesi salt bir yeme içme alanı değil, hem Ataşehir hem de İstanbul’un geneli için yeşil alan ve suyun bir arada olabildiği bir yaşam alanı projesi. Proje, ailelerin, gençlerin, çocukların, farklı konseptlerde, birlikte ya da ayrı vakit geçirebilecekleri alanlar yaratmada da çok ehil davrandı açıkçası. Bildiğiniz gibi Water Garden İstanbul şu an açıldı, havuz şovu ise günün belirli saatlerinde gösterimde, çok keyifli bir tecrübe, tavsiye ederim.

1476194733_water_gareden_bistro_zemin_a2

1476194246_atlaspark2 1476194295_palladium_antakya1

 Kariyerini şekillendirme aşamasında olan genç mimarlara ve mimar adaylarına neler söylemek istersiniz?

G. V. : Kendi tecrübemi paylaşmam en doğrusu olur sanırım, öncelikle odağı hiç kaybetmedim ve aklımdakileri paylaşmak yaratım gücümü perçinledi. Projelerin özellikle ilk safhasındaki hislerimi sadece mimar ve konuyla ilgili kişilere ya da çalışma arkadaşlarıma değil, başka mesleklerden insanlarla da paylaşırım ve sanki ben anlattıkça parçalar ortaya çıkar sonrası ise bu parçaları kolektif bir anlatıya / projeye dökme işi kalır. Sonuç olarak şunu diyebilirim, sürekli açık fikirli ve çevre ile iletişim halinde olmak düşünce biçimlerini de çeşitlendiriyor, ben yaratımın ifadesini bu iki etmende buldum, eminim herkes için iyi gelen bir ifade biçimi vardır ve umarım ki bunu bulurlar.

Ofisinizin ‘Yeşil Tasarım’ anlayışına bakışı nasıl? Bu konuda projeleriniz de araştırma ve geliştirmeye yönelik çalışmalar yapıyor musunuz?

G. V. : Proje’de yer alan Mimar, İşveren, Yatırımcı, Danışman Grubun’nun Yeşil Tasarım’dan aynı biçimi, fonskiyonu ve yararı anlaması önemli bir etken. Yeşil ve çevreci bir projeyi hayat geçirebilmek işveren hassasiyeti ile doğru orantılı olarak işliyor. Mimari grup olarak ise kendi adıma olabildiğince enerji tasarrufu sağlayan teknolojik sistemler kullanmaya, plantasyon ve endüstriyel malzemelere öncelik veriyoruz. Bunun dışında hassasiyet gösterdiğimiz bir başka konu ise İnsan Güvenliği, yani projelerimizi sanal halden hayata geçirecek olan tüm ara birimlerde çalışan kişilerin güvenliği. Son zamanlarda bildiğiniz gibi iş kazaları, yapıyı tasarlarken , yapım teknolojilerini de tasarlamanın bu gibi kazaları önlemede önemli bir unsur olduğunu düşünüyoruz.

1470667518__mg_2822__custom_ 1470667537__mg_2825__custom_ 1470667548__mg_2838__custom_ 1470667574__mg_2977_1__custom_

Yorum Bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.